
Yaşar Nuri Öztürk hakkında daha derinlemesine konuşmak gerekirse derim ki o, onu bilmeyenler ve tanımayanlar için, kulaktan dolma bilgiler yüzünden sevilmeyen, fikirleri reddedilen ve kitapları okunmayan biridir. Ancak tanıyanlar ve kitaplarını okuyanlar içinse, bilakis daha çok okunması ve araştırılması, hatta arkasından dualar edilmesi gereken bir şahsiyettir.
Ne kadar ilginç değil mi? Bir taraf nefret ediyor, diğer taraf gönülden seviyor. Ne yazık ki insanlık tarihi boyunca süren, iki zıt kutbun birbiriyle olan savaşı burada da kendisini gösteriyor. Bu savaşın bir kutbunda aydınlığı, aklı, bilimi ve düşünmeyi savunan insanlar varken, diğer kutbunda cehaleti, nakli bilgiyi ve düşüncesizliği savunan insanlar var. İşte, söz konusu Yaşar Nuri Öztürk olduğunda da, Sokrates’i, Hallac’ı ve Ebuzer gibi hak aşıklarını savunanların torunları bir tarafta; din bezirgânlarını, el etek öptüren tarikat hocalarını ve Allah adına konuşan yalancıları savunanların torunları da diğer tarafta bulunuyorlar yeniden.
Bu ikinci kutuptaki insanlar, onun için “İlmi çoktu ama yanlış yoldaydı” dediler. “İslam’ı kendi kafasına göre yorumluyor” dediler, “Reformist” ve “Modernist” dediler… En sonunda da, kendisi vefat ettikten sonra yeni bir şey söylemeye başladılar: “Yaşar Nuri Öztürk deist öldü.” Allah Allah!
Ey hocalar, haksızlık olmuyor mu?!
İnsan sormadan edemiyor: Ömrünün yarısından fazlasını Kur’an’ı anlamak ve topluma anlatmak üzere yaşamış, nice din hocalarından eğitim almış, ilahiyat fakültesi kurucu dekanlığı yapmış bir insana, üstelik vefat ettikten sonra, tabiri caizse “dinsiz” demek hangi dinde veya hangi ahlak yasasında doğru bir davranıştır? Ömrü boyunca yazdığı yazılar, kitaplar ve katıldığı televizyon programlarının kayıtlarının çoğu elimizin altındayken, onun anlatmak istediklerini anlamadan, dinlemeden ve de okumadan yorumlayıp, ona böyle bir etiket vurmak, onun cehenneme gittiğini iddia etmek hangi vicdana sığar? Yahut bunu yapmak “vicdansızlığın daniskası” değil midir? Hepsini bir kenara koysak dahi, bir insanın açıkça cehenneme gittiğini düşünerek ona böylesi ağır bir ithamda bulunmak, zandan kaçınmamız gerektiğini söyleyen ayetlerle çelişen bir tavır içinde olmak değil de nedir?
Ne yazık ki, biz ne kadar soru sorarsak soralım, meyve veren ağaç taşlanacaktır ve bu insanlar söylemek istediklerini söylemeye devam edeceklerdir. Bazıları köşe yazılarında ağır ithamlarda bulunacak, bazıları ise YouTube kanallarında ‘kısa kısa’ kesitler izleyip komik yorumlarla onu karalamaya çalışacaklardır…
Müddei iddiasını ispat etmelidir!
O halde gelelim asıl meseleye: Müddei, iddiasını ispat etmekle mükelleftir, öyle değil mi? Şimdi, bunca zamandır hocanın arkasından konuşan, onu deist olmakla itham eden o insanlara asıl soruyu soralım: Sizin ispatınız nedir? “Yahu kardeşim, adam yaşarken deizmi güzelliyordu” veya “Adam deizmle alakalı kitap yazmış, sen ne anlatıyorsun!” demeyin sakın. Ben diyorum ki, Yaşar Nuri hocanın açıkça, alenen, net bir biçimde “Ben deistim, deist oldum” dediğine dair sözlü veya yazılı bir kanıtınız var mı, yok mu? “Yahu açıkça söylemese de laflarından anlıyorduk!” mu diyorsunuz yoksa? Tamam da, adam için açıkça “O, ‘Deist oldum’ dedi” diyenler sizler değil misiniz? Hani nerede ispatınız? Ben size söyleyeyim: Bunu ispat edemezsiniz, çünkü böyle bir sözü yok!

“Yahu tamam da o halde neden deizmi övdü, insanlara anlattı ve hatta bu konuda bir kitap bile yazdı?” mı diyorsunuz yoksa? Bunu sorarsanız eğer ben de size derim ki: Maalesef okuduğunuzu anlamamakla kalmıyorsunuz, dinlediğinizi de anlamıyorsunuz. Ya da anlamak işinize gelmiyor. Çünkü siz onun sadece üç beş sözüne bakarak “Batı Sömürgeciliği Ve İslam” kitabında, Türkiye’nin ve Müslüman Türklerin geleceğini kurtarmak için nasıl da derin bir inançla Batı’nın oyunlarından bahsettiğini göz ardı ediyorsunuz. “Allah İle Aldatmak” kitabında da halkı uyutmaya, uyuşuklaştırmaya ve soyup soğana çevirmeye çalışan din bezirgânları ile nasıl mücadele ettiğini de görmezden geliyorsunuz… “Kur’an’ın Temel Kavramları” isimli kitabında ve ekseriyetle diğerlerinde de halka Kur’an’ı anlatmak ve onu sevdirmek için ne kadar gayretle çalıştığını da unutuyorsunuz… Sizce de, bu milletin İslamı anlaması, koruması ve Müslüman Türk kimliğine sahip çıkması için bu kadar çok çabalamış, televizyon kanallarında program program gezerek laf anlatmış bir insanın deist olduğunu iddia etmek, haksızlık olmaz mı?
Evet, Yaşar Nuri Öztürk deizmle alakalı bir kitap yazdı, konuşmalarında deizmden bahsetti. Ama neden? Çünkü o, bahsettiğim kitaplarda Türk halkını mahveden din bezirgânlarının, dini kullanarak halkı uyutanların ve yalancıların dininde olmaktansa; bu tiplere bakıp da tamamen Allahsız olmayı seçmektense, en azından Allah’a olan inancınızı koruyun, deist olun ve belki de Allah size merhamet eder, doğru yolu yeniden gösterir demek istedi aslında…
Sorgulayanlar ne yapmalıydı?
Şimdi size soruyorum: Kur’an bilgisi pek olmayan, dini temeli zayıf olan bir insan, şöyle bir içinde bulunduğu dinin mensubu(!) olanlara bir baksa ve onların Allah’a inandığı halde haram yiyen, yalan konuşan, öğrendiklerini sorgulamayı akıl edemeyen, Allah ile aldatarak insanları soyup soğana çeviren ya da iyi bir Müslüman olabilmesi için cüppe ve şalvar giyinmesi, sakal bırakması, hocasının protez kolunu öpmesi ve yine hocasının ağzından çıkan hurma çiğidini emmesi gerektiğine inanan insanlar olduklarını görse ve bunun üzerine “Ben dinden çıkıyorum arkadaş! Allahsız olacağım!” dese mi daha iyi olur, yoksa İbrahim peygamber gibi sorgulayıp, dini bulamasa dahi, yine de Allah’a olan inancını koruyabileceği deizmi mi tercih etse daha iyi olur? Allah adına konuşmak -haşa- bana düşmez ancak ikinci seçenek, vicdanıma daha çok yatıyor!
Şimdi anladınız mı Yaşar Nuri Öztürk neden deizmden bahsediyor? Neden bu din şarlatanlarının, deistlerin koparıp attığı bir tırnak kadar bile kıymetli olmadığını söylüyor? Ve onlara “Siz deistlere kurban olun” diyor?
Ey Yaşar Nuri Öztürk’e “deist öldü” diyenler! Bu açıklamalarımı göz önünde bulundurup, hala Yaşar Nuri Öztürk’ün, deizmi, inkâr edenleri teşvik etmek için savunduğunu iddia etmeye devam mı edeceksiniz? Sosyal medya hesaplarınızda, ömrünün son dönemlerinde geçirdiği ağır hastalıklardan yola çıkarak, yüzünde nur kalmadığını, yüzünün ferinin söndüğünü ve Allah’ın ona bela üstüne bela gönderdiğini ima ederek, Allah’ın kullarına davranışlarının nedenleri hakkında fikirler mi yürüteceksiniz? Haşa ve kella! Allah, kullarının günahlarına kefaret olması için onları hastalıklarla imtihan edebilir. Buna sözümüz yok. Ancak siz kim oluyorsunuz da Allah’ın kimi, ne için cezalandırdığı hakkında fikirler yürütüyorsunuz?
Neticede…
Eğri oturup doğru konuşalım! Bunca sene İslam dini üzerine eğitim almış, hizmet vermiş ve halkın aydınlanması için çaba sarf etmiş bir aydın kişiliğini, kişisel çıkarlar yüzünden karalamak ve ona söylemediği sözler isnat etmek, tek kelimeyle cahilce bir davranıştır. Eskilerin bir sözü var: Bir işi bilen yapar, bilmeyen de çamur atar! Yaşar Nuri Öztürk’ün ilmi, çalışmaları ve zekâsı karşısında sesini çıkartamayan insanlar, sanki anlaşmışlar gibi, onun kitaplarına reddiye yazmak şöyle dursun, “O zaten deist öldü” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar gibi duruyor… Hem de ironik bir biçimde, bizzat Türk halkını uyardığı, sakallı, cübbeli ve tarikatçı din bezirgânları tarafından, üstelik vefat etmiş olmasına rağmen hala bu saldırılara maruz kalabiliyor!
Allah ona merhamet etsin…
Elbette onun günahsız ve hatasız bir kul olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, onun dik duruşunu, siyasi çıkarlar uğruna kendinden ve kaleminden ödün vermeyişini, tarikat dincilerine karşı gösterdiği mücadeleyi ve doğru bilgiyi anlatmak için sabırla çaba sarf etmesini göz önünde bulundurduğumuzda, inançsız bir insan olsak dahi, bize düşen, onu takdir etmekten başka bir şey değildir zannımca… Çünkü onun vesilesiyle Türkiye’de belki de binlerce aklı başında insan, İslam’ı bir “Arap geleneği” olarak anlatanlardan uzaklaşarak, Kur’an’ın öz mesajını öğrenmiş, anlamış ve Müslümanlıklarını koruyabilmişlerdir.